Yunus Emre, eşini ve oğlunu kaybettikten sonra girdiği yolda bir yandan pişerken bir yandan da devrin çeşitli bilgeleri ile karşılaşır. Böylelikle romanda adeta devre ait bir bilgeler geçidi yaşanır. Bu bilgelerle karşılaşmalar arasında en önemlisi(Hacı Bektaş ve Tapduk Emre’den sonra) Mevlana’dır. Yunus, Çelebi Faruk’la Konya’da bulunduğu sırada bir Cuma günü İplikçi Camii’ne Mevlana’yı dinlemeye gider. Hayranlıkla dinlediği ve öyle güzel anlatıyordu ki, insanların ölesi gelirdi. Mevlana, hemen hemen tüm konuşmasında aşktan bahsettikten sonra Yunus’un yanına gelerek “Hele derviş, senden Tapduk kokusu alırım!” der. İki bilgenin karşılıklı konuşmalarından da anlaşılır ki Mevlana da Yunus’u Hacı Bektaş ve Tapduk Emre’nin bildiği gibi gönülden bilmektedir; ondaki cevherin farkındadır. Yunus’un şiire ilgisinin olduğunu sezerek ondan kafiye düşürmesini ister. “Beni bende demen ben bende değilem, Bir ben vardır bende benden içeri” dizelerini Yunus kurgusal düzlemde bu fasılda söyler. Artık şiir onun için farklı bir değere sahiptir. Geçtiği tüm aşamalara rağmen romanda hala Sitare’den vazgeçemediğini defalarca vurgulayan Yunus, Mevlana tarafından, ancak onun anlayabileceği şekilde yönlendirilir. Mevlana’nın “Yıldızdan geç Yunus artık güneşe bak!” demesi ile sarsılan Yunus’un yolculuğunda bu an da dönüm noktalarından biridir zira Yunus bu andan sonra Sitare’yi bir arzu ve özlemden ziyade anı olarak zikretmeye başlar. Sitare’ye olan tutkusu, bir insanın eşine duyacağı sevginin yanında Yunus’taki aşıklık istidadını göstermesi bakımından kurguda ayrı bir yere sahiptir. Yunus, aşktaki vefasını, sadakatini, coşkusunu, samimiyetini, sabrını, fedakarlığını Sitare ile yaşadıklarında gösterir. Mecnun’un Leyla’ya olan aşkının değişimi gibi onun da Sitare’ye aşkı, zaten aşkta olgunlaştığının işaretidir. Bu noktadan sonra Yunus’un aşkı ilahi aşk olacaktır. Mevlana’nın Yunus’a Mesnevi konusundaki fikri sorulduğunda Yunus, Uzun demişsiniz efendim! Ben olsam et ü kemik büründüm / Yunus diye göründüm derdim olur biterdi. Mevlana, Yunus’a olumsuz algılanabilecek bir karşılık vermediği halde Yunus uzun yıllar, bu gönül sultanına saygısızlık ettiğini düşünerek vicdan azabı çeker. Aynı dizeleri Yunus, bir gece vecd halindeyken de söylemiştir. Mevlana’ya söylerken de bu dizeler ağzından kendiliğinden dökülüverir. Ayrılırlarken Mevlana Çelebi Faruk’un kulağına eğilerek bir şey söyler. Faruk gülümser ve Yunus’a bakar fakat Mevlana’nın ne söylediğini ne Yunus sorabilir ne de Çelebi Faruk söyler.
12 Mayıs 2016 Perşembe
MEVLANA VE YUNUS EMRE
Yunus Emre, eşini ve oğlunu kaybettikten sonra girdiği yolda bir yandan pişerken bir yandan da devrin çeşitli bilgeleri ile karşılaşır. Böylelikle romanda adeta devre ait bir bilgeler geçidi yaşanır. Bu bilgelerle karşılaşmalar arasında en önemlisi(Hacı Bektaş ve Tapduk Emre’den sonra) Mevlana’dır. Yunus, Çelebi Faruk’la Konya’da bulunduğu sırada bir Cuma günü İplikçi Camii’ne Mevlana’yı dinlemeye gider. Hayranlıkla dinlediği ve öyle güzel anlatıyordu ki, insanların ölesi gelirdi. Mevlana, hemen hemen tüm konuşmasında aşktan bahsettikten sonra Yunus’un yanına gelerek “Hele derviş, senden Tapduk kokusu alırım!” der. İki bilgenin karşılıklı konuşmalarından da anlaşılır ki Mevlana da Yunus’u Hacı Bektaş ve Tapduk Emre’nin bildiği gibi gönülden bilmektedir; ondaki cevherin farkındadır. Yunus’un şiire ilgisinin olduğunu sezerek ondan kafiye düşürmesini ister. “Beni bende demen ben bende değilem, Bir ben vardır bende benden içeri” dizelerini Yunus kurgusal düzlemde bu fasılda söyler. Artık şiir onun için farklı bir değere sahiptir. Geçtiği tüm aşamalara rağmen romanda hala Sitare’den vazgeçemediğini defalarca vurgulayan Yunus, Mevlana tarafından, ancak onun anlayabileceği şekilde yönlendirilir. Mevlana’nın “Yıldızdan geç Yunus artık güneşe bak!” demesi ile sarsılan Yunus’un yolculuğunda bu an da dönüm noktalarından biridir zira Yunus bu andan sonra Sitare’yi bir arzu ve özlemden ziyade anı olarak zikretmeye başlar. Sitare’ye olan tutkusu, bir insanın eşine duyacağı sevginin yanında Yunus’taki aşıklık istidadını göstermesi bakımından kurguda ayrı bir yere sahiptir. Yunus, aşktaki vefasını, sadakatini, coşkusunu, samimiyetini, sabrını, fedakarlığını Sitare ile yaşadıklarında gösterir. Mecnun’un Leyla’ya olan aşkının değişimi gibi onun da Sitare’ye aşkı, zaten aşkta olgunlaştığının işaretidir. Bu noktadan sonra Yunus’un aşkı ilahi aşk olacaktır. Mevlana’nın Yunus’a Mesnevi konusundaki fikri sorulduğunda Yunus, Uzun demişsiniz efendim! Ben olsam et ü kemik büründüm / Yunus diye göründüm derdim olur biterdi. Mevlana, Yunus’a olumsuz algılanabilecek bir karşılık vermediği halde Yunus uzun yıllar, bu gönül sultanına saygısızlık ettiğini düşünerek vicdan azabı çeker. Aynı dizeleri Yunus, bir gece vecd halindeyken de söylemiştir. Mevlana’ya söylerken de bu dizeler ağzından kendiliğinden dökülüverir. Ayrılırlarken Mevlana Çelebi Faruk’un kulağına eğilerek bir şey söyler. Faruk gülümser ve Yunus’a bakar fakat Mevlana’nın ne söylediğini ne Yunus sorabilir ne de Çelebi Faruk söyler.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder